2 Haziran 2008 Pazartesi

Karadeniz Turu 1. Gün Abant - Amasra

Ne zamandır görmek istiyorduk Karadeniz'i.. İlk fırsatta araştırdık, sorduk, okuduk ve kendimize 1 haftalık tur programı çıkardık. Vakit azdı, görülecek yer ise çok.. Bu yüzden tam gezemediğimiz, hiç uğrayamadığımız yerler de oldu, fotoğraflayamadığımız güzellikler de.. Üzülmektense, "seneye inşallah" dedik..






















Yanımıza haritamızı, tur programımızı, yol boyunca okuyup işaretlediğimiz, eklemeler yaptığımız Gündüz Mutluay'ın
Köşe Bucak Karadeniz'ini, Mehmet Yaşin'in derlediğimiz notlarını, hırkalarımızı, şemsiyelerimizi ve yağmurluklarımızı da alıp Karadeniz maceramıza atılıyoruz.
İlk durağımız Abant Gölü. Bolu'ya 32 km. mesafede bulunan göl, çam ve köknar ormanlarıyla çevrili. Baharın ilk demlerinde henüz çiçek açmamış nilüferler gölün kenarlarını süslüyor.


Yürüyerek, yorulunca da arabayla gezerek 6,5 km'lik göl çevresini turluyoruz. Dileyen gölün etrafında kiraladığı bisikletle ya da faytonla da gezebiliyor. Her yer yemyeşil.. Çam ağaçlarından dökülen minik kozalaklar etrafa saçılmış. Göldeki kurbağaların şarkıları kuş cıvıltılarına karışıyor. Doğa, yolculuk boyunca bize hem görsel hem de işitsel anlamda sunacağı muhteşem şölenin ilk tatlarını sunuyor.



Açıkhava karnımızı acıktırınca göl manzaralı bir kır lokantasında meşhur sucuk ekmek için mola veriyoruz.















Moladan sonra Büyük Abant Oteli'nin yan tarafında köy ürünleri satış noktasını farkedip keşif
için içeri giriyoruz. Burası benzer ürünlerin satıldığı 6-7 dükkandan oluşan bir satış noktası. Dükkanlarda neler yok ki.. Reçeller, pekmezler, ballar, erişteler, bulgurlar, köy peynirleri, Bolu'ya özgü iri kuru fasülyeler ve patatesli ekmekler tezgahlarda yerlerini almışlar. Köylüler öyle içten ve eli açıklar ki, tezgahı işaret edip sorduğumuz herşeyden ikram ediyorlar, almak zorunda olmadığımızı defalarca tekrarlayarak..





Bolu Saray çikolatasından birer tane alıp diğer ikramları şaşkınlık ve mahçubiyetle geri çeviriyoruz. Elimizde olmadan aklımıza İstanbul geliyor. İlk şaşkınlığımızı yaşarken turumuz boyunca yapacağımız İstanbul - Karadeniz kıyaslamalarına başlıyoruz..








Manzarayı bir de karlı hayal ediyor ve kışın da gelmeye karar vererek 17:30'da Abant'tan ayrılıyoruz. Karabük üzerinden Amasra'ya doğru yol alıyoruz. Saat 21:00'de bu küçük ve şirin sahil kasabasına vardığımızda hava kararmış olduğundan ilk yaptığımız şey konaklayacak bir yer bulmak oluyor. Merkeze 10 dk. yürüme mesafesinde bulunan Seymen Otel'in deniz manzaralı odasını beğeniyoruz ve vakit kaybetmeden Amasra'nın meşhur salatasını tatmak için çarşıya iniyoruz. Şafak Lokantası'nda mola veriyoruz. Bu salatanın lezzetinin sırrının armut ağacından yapılmış kasede sunulması olmadığını, bol malzemeli ve süslü oluşu olduğunu öğreniyoruz.











Salatamıza balık eşlik ediyor..



ve Amasra'da balıktan sonra yenen ballı manda yoğurdunu tadıyoruz. Nefis bir lezzet ve çok hafif.. Bu yoğurt, İstanbul'da olsa muhtemelen denemeyeceğim ama Karadeniz'de büyük bir iştahla yiyip beğendiğim lezzetlerden ilki..



Böylesi güzel doğaya ve temiz havaya alışkın olmayan biz İstanbul'lu gezginler için ilk gün için oldukça yorucu bir tempoda geçiyor. Amasra'yı ertesi gün keşfetmek için hemen uykuya dalıyoruz..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder